7 Nisan 2008 Pazartesi

Kim demiş kahve zararlı diye!



Üstelik sağlığa yararlı olduğu bilinen yeşil çaydan 6 kat daha yararlı...


Kahve tıp dünyasının en çok tartıştığı tüketim maddelerinden biri. Son yıllarda yapılan çalışmalar, kahvenin faydalı özellikleri olduğunu gösteriyor. Kahvede bulunan polifenollerin antioksidan özelliklerinden dolayı insan sağlığına faydalı olduğu biliniyor. Kalp damar hastalıkları ile kanser riskini azalttığına dair de bulgular olan bu bileşiklerin Alzheimer hastalığının başlangıcını da geciktirdiği çalışmalarla destekleniyor. Polifonel açısından zengin bitkilerden biri de kahve çekirdekleri. Diyetisyen Ece Nevra Durukan 6. Uluslararası Beslenme ve Diyetetik Kongresi'nde kahveyle ilgili ilginç bir oturum gerçekleştirdi.


Durukan, "Bir fincan kahvede 150-550 miligram polifenol var. Tip 2 diyabet, Alzheimer ve mental sağlık üzerinde olumlu etkileri mevcut. Kahvenin antioksidan aktivitesi yeşil çaydan 6 kat fazla. Günlük ihiyacımızın yüzde 64'ü kahveden sağlanabiliyor. Vücuttan su kaybına negatif etkisi var. Parkinson'a yakalanma riskini yüzde 30 azaltıyor.

5 Nisan 2008 Cumartesi

Horlamaya kesin çözüm bulundu


Bandırma Güven Karahan Devlet Hastanesi'ne alınan özel bir cihaz sayesinde, horlamaya sebep olan rahatsızlıklar, 15 dakika süren ağrısız ve kansız bir operasyonla tedavi ediliyor.

Bandırma Güven Karahan Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı ve Kulak burun bogaz Hastalıkları uzmanı Op. Dr. Tevfik Gürel, Bandırma'ya ilk defa getirilen radyo frekans cihazının horlamaya sebep olan burun etlerinde şişmeler, küçük dil büyümesi, yumuşak damağın sarkması gibi rahatsızlıkların tedavisinde kullanıldığını söyledi.

Cihaz sayesinde hastaların kansız, ağrısız ve ayakta tedavi edilebildiğini belirten Gürel, “Cihazla yapılan tedavide burun etleri ve küçük dil küçültülüyor, damak sarkmasını önlüyor. Horlamanın nedenleri arasında olan burun etlerinde şişmeler, küçük dil büyümesi, yumuşak damağın sarkması gibi rahatsızlıklar ağrısız, kansız ve kısa sürede tedavi ediliyor. Yaklaşık 15 dakika süren tıbbi müdahaleyle hastalar bu rahatsızlıklarından kurtuluyor. Hasta cihazla yapılan tedavinin ardından ayağa kalkarak, yatmasına gerek kalmadan hastaneden ayrılıyor. Bu rahatsızlıklar ortadan kalktığı için horlama kesiliyor” dedi.

4 Nisan 2008 Cuma

Bilinçsiz diyet kanser yapıyor



Hem de yüzde 35 oranında tetikliyor. Peki nasıl önleyebiliriz?


Denizli Devlet Hastanesi radyasyon onkoloji uzmanı Dr. Erdem Tuvay, bilinçsiz yapılan diyetin kanseri tetiklediğini belirterek, kanseri önlemek için ideal kilonun korunması gerektiğini dile getirdi.Dr. Tuvay, 1-7 Nisan Kanser Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, kanserin yaklaşık üçte ikisinin önlenebildiğini, erken teşhis konulduğunda ise 10 hastadan dokuzunun tedavi edilebildiğini söyledi.


Gelişmiş batı ülkelerinde yaklaşık her dört ölümden birinin kansere bağlı olduğunu vurgulayan Tuvay, kanserin kalp damar hastalıklarından sonra ikinci sırada ölüme sebep olan hastalık grubu olduğu ifade etti.


Erdem Tuvay, "Kanseri yüzde 35 diyet, yüzde 30 sigara, yüzde 4 mesleki etki, yüzde 3 alkol, yüzde 2 çevre kirliliği ve yüzde 1 yiyeceklerdeki katkı maddeleri tetikler. Amerikan Kanser Derneği, kanseri önlemek için ideal kilonun korunması, çok yönlü beslenme, günlük diyette sebze ve meyveler bulundurulması, yüksek fiber içerikli (lifli gıdalar) yiyeceklerle beslenilmesi, tuzlanarak, tütsülenerek ve nitritlerle korunarak saklanan yiyeceklerden uzak durulması gerektiğini belirtiyor." dedi.


Mümkün olduğu kadar doğal gıdaların yenmesini de tavsiye eden Dr. Tuvay, "Suni tatlandırıcı, koruyucu ve katkı maddesi kullanılan gıdalardan uzak durulmalıdır. Yine zeytinyağı başta olmak üzere sıvı yağlara öncelik tanınmalı, margarinden uzak durulmalı, tereyağı ve iç yağı kontrollu yenmelidir. Beyaz et ve balığa öncelik tanınmalı, kırmızı ette de kontrollu olunmalıdır" şeklinde konuştu.Kansere yakalanmamak için yiyeceklerin pişirilmesine de dikkat edilmesi gerektiğini belirten Tuvay, şunları söyledi: "Ayrıca stresten uzak durulmalı, düzenli uyunmalı, çevre toksinlerinden ve sigaradan uzaklaşılmalıdır.


D vitamini düzeyinizi yükseltmek için dengeli güneşlenilmeli ya da vitamin takviyesi alınmalıdır. Egzersiz yapılmalı, işlenmiş soya ürünü yenmemelidir. Yemekler, alışılmış yöntemlerle (buğulama, buharda pişirme) pişirilmelidir. Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar, ayrıca kanserojen madde oluşturur. Daha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır kapları tercih edin. Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir"


Dr. Erdem Tuvay, kanserin belirtilerini ise şöyle sıraladı: "İdrar ve dışkı alışkanlıklarında değişiklik, iyileşmeyen yaralar, olağan dışı kanama veya akıntılar, bedenin herhangi bir yerinde büyümüş beze ya da şişlik, yutkunmada zorluk ya da sindirim güçlüğü, et beni gibi lezyonlarda kısa sürede belirgin değişim, sürekli öksürük ya da ses kısıklığı"Kanserin erken teşhisle yüzde 50 olan iyileşme oranının yüzde 95'lere yükseltilebileceğini vurgulayan Tuvay, böyle bir durumda tedavinin de daha kolay ve ucuz olacağını sözlerine ekledi.

Dikkat bebeğiniz sağır olabilir



Acıbadem Kadıköy Hastanesi KBB Uzmanı Prof. Dr. Haluk Özkarakaş, hamilelikte kullanılan ilaçların bebeğin işitmesine zarar verebileceği uyarısında bulundu.

Prof. Dr. Özkarakaş, kulağın vücutta hem işitme, hem de dengeyi sağlamakla görevli bir organ olduğunu belirterek, işitmenin olabilmesi için seslerin varlığının anlaşılması ve kelimelerin tanımlanması gerektiğini kaydetti. "İşitme kayıpları kalıtımsal nedenler, annenin hamileliğinde kullandığı ilaçlar ve anne karnında alınan radyasyona bağlı olarak bebekte iç kulak hasarıyla ortaya çıkabiliyor'' diyen Özkarakaş, yaşlılardaki işitme kayıplarında genellikle klasik işitme cihazlarının işe yaradığını belirtti.


YÖNTEMLER FARKLI Özkarakaş, erişkinlerde ve yeni doğmuş işitme kayıplı bebeklerde iç kulak tipi işitme kaybı tedavisinde daha farklı yöntemler benimsenmesi gerektiğini belirtti. Özkarakaş, bunun da biyonik kulak uygulaması olduğunu kaydetti. Biyonik kulağın, bir mikrofon ve kulak arkasından gelen sinyalleri dijital sinyallere çeviren bir işlemciden oluştuğunu anlatan Özkarakaş, işlemcinin bu dijital sinyalleri, bir kablo ve mıknatıs yardımıyla kafa derisi altında kemiğe açılan yuva içine yerleştirilen bilgisayar çipine ulaştırdığını dile getirdi.